16 Mayıs 2011 Pazartesi

Rüzgar

Rüzgâr , atmosferdeki havanın dünya yüzeyine yakın, doğal yatay hareketleridir.
Hava hareketlerinin temel prensibi, mevcut atmosfer basıncının bölgeler arasında değişmesidir. Rüzgâr, alçak basınçla yüksek basınç bölgesi arasında yer değiştiren hava akımıdır, daima yüksek basınç alanından alçak basınç alanına doğru hareket eder. İki bölge arasındaki basınç farkı ne kadar büyük olursa, hava akım hızı o kadar fazla olur. Rüzgâr sahip olduğu hıza göre fırtına, hortum gibi isimler alır.
Rüzgârın yönü rüzgâr gülü, hızı ise anemometre ile ölçülür. Anemometre, pervanenin dönüş hızı ile rüzgâr hızını gösteren basit ölçü aletidir. Yükseklerdeki rüzgârlar, balonlar yardımı ile ölçülmektedir. Yükselme hızı bilinen balonlar belli yüksekliğe gelince rüzgâr hızı ile yol almaya başlar. Trigonometrik hesaplarla balonun birim zamanda kat ettiği yoldan hızı bulunur. Daha hassas ölçümler için balon ya radarla takip edilir veya balona bir telsiz vericisi monte edilir.
Okyanuslardaki akımların ve dalgaların meydana gelmesinde büyük rolü olan rüzgârlar, kara şekillerinin değişmesine de neden olur. Özellikle çöllerde kimi tepeler devamlı değişir. Rüzgârların bitki sporlarını sağa sola taşıyarak çiçeklerin döllenmesini sağlaması bitki neslinin devamı açısından çok önemlidir. Yeldeğirmeni ve yelkenli gemilerde gücünden yararlanılan rüzgâr orman yangınlarında olumsuz etki yaparak yangının büyümesine neden olur.
Nedenleri
Wind-09929-fm.jpg 
Yüksek basınç alanından, alçak basınç alanına akarken:
  • Dünyanın dönüşü
  • Yüzey sürtünmeleri
  • Yerel ısı yayılması
  • Başka atmosferik olaylar
  • Toprağın topografik yapısı
Rüzgâr, alçak (siklon) ve yüksek (antisiklon) alanlarda farklı özellikler taşır.
Siklon içerisinde;
  • Basınç radyal olarak içe,
  • Doğru santrifüj kuvvetler dışa doğru,
  • Coriolis kuvvet dışa doğru etki eder.
Antisiklon içerisinde;
  • Basınç değişmesi radyal olarak dışa doğru,
  • Santrifüj kuvvet dışa doğru,
  • Coriolis kuvvet içe doğru etki eder.
Bütün bunların etkisi sonucunda rüzgâr eşit basınç noktalarında yoluna devam eder. Bu hatların çizilmesiyle meteoroloji haritaları elde edilir. Yüzey sürtünmeleri rüzgârın yönünü alçak basınç yönüne doğru çevirir. Denizlerde bu açı 20°, karalarda ise 30° ile 45° arasında değişir.
Atmosferin alt tabakalarında meydana gelen rüzgârlar, yerin ısı ve mekanik özelliklerinden dolayı türbülans oluşturur. Türbülans yapmadan basınç alanları arasında dolaşan rüzgârlara, meyilli rüzgârlar denir. Eğer karadan denize doğru hafif meyilli eserse logaritmik olarak alçalan bir spiral hat çizerek ilerler. Kuzey yarımkürede bu spiralin dönüş yönü saat ibresi yönündedir. Atmosferin üst tabakalarında rüzgâr hızı saatte 400 km'ye kadar çıkabilir.

Cinsleri

Bölgelere ve meydana geliş nedenlerine göre isimler alır.
Atmosferin genel devridaimine bağlı olarak meydana gelen devamlı rüzgârlar;
  • Kutuplara doğru esen Kutup Rüzgârları,
  • 40° ve 60° enlemleri arasında kuvvetli esen Batı Rüzgârları,
  • Kuzey yarımkürede kuzeydoğu yönünden, güney yarımkürede güneydoğu yönünden devamlı ve kuru esen Alizeler.
Yaz ve kış atmosfer basıncında ters yönde değişiklik olması ve bölgede basınç alanları arasında büyük fark olmasından meydana gelen rüzgârlara ise muson rüzgârları denir. Yazın karaya, kışın denize doğru eser. Kış musonu soğuk ve kuru, yaz musonu oldukça nemlidir.
Rüzgârlar bulundukları bölgeye göre de özellikler taşırlar:
  • Meltem; kara ile deniz arasında eser. Öğle vakitleri karalar ısınıp, alçak basınç sahası meydana getirince denizden karaya doğru eser. Gece bunun tesiri çok daha yavaş olur. Bu hava akımları vadilerle dağlar arasında da meydana gelir.
  • Soğuk mahallî (yerel) rüzgârlar zaman zaman meydana gelen basınç farkından olur. Adriyatik Denizi ile Fransa'nın Akdeniz sahillerinde eser. Bora ismini de alır.
  • Sıcak yerel rüzgârlar, İsviçre Alpleri kuzey yamaçlarını etkileyen kuru sıcak rüzgârlardır. Fön (Föhn) de denir.

Türkiye'de Rüzgâr adları

Rüzgârlar estikleri yönlere göre isim alırlar. Kuzeyden esene yıldız, güneyden esene kıble, doğudan esene gündoğusu, batıdan esene günbatısı, kuzeydoğudan esene poyraz, kuzeybatıdan esene karayel, güneydoğudan esene keşişleme, güneybatıdan esene ise lodos denir.
Türkiye'de Marmara, Trakya, Akdeniz, Karadeniz kıyılarında genellikle kuzey ve kuzeydoğuda poyraz rüzgârları hâkimdir. Bu rüzgârlar bahar aylarında bol miktarda yağış getirir. İç bölgelerde kuzey ve güneyden gelen rüzgârlar hâkimdir. Güneybatıdan esen lodos sıcak ve bunaltıcıdır. Ege'de esen meltem rüzgârına imbat denir.
yıldız, kıble vs adlar istanbul merkez alınarak konulmuş adlardır.Uluslararası literatürde yönlere göre isimlendirilir.(kuzey, kuzeydoğu, batı vs gibi) Antalya'da "Lodos" denizden karaya eser, Sinop'ta karadan denize...Lodos yön belirtir ve Güney Batı dan esen Rüzgârı tanımlar. Yani onun kardan denize mi, denizden karaya mı estiği, karanın nerede denizin nerede olduğuna bağlıdır.

Rüzgâr

Yaşadığımız atmosfer, oksijen başta olmak üzere çeşitli gazlardan oluşmuştur. Gazlar hava moleküllerini meydana getirirler. Basıç değişimlerine göre bu hava molekülleri, durağan halden harekete geçerler. Bir bakıma rüzgâr, havanın yeryüzüne paralel gibi görülen ama aslında böyle olmayan bir hava harekettir. Hava, daima yüksek basınç merkezinden alçak basınç merkezine doğru hareket eder. Bu basınç farkı sonucunda rüzgâr doğar. Basınç farkının oluşma sebebeplerinin başında ısınan havanın yükselmesi gibi bilinmesi gereken faktörler vardır. Bu basınç alanları kendiliğinden oluşamazlar. Sıcaklık birinci etkendir.

Günlük rüzgârlar

Genel hava basıncının etkisiz, durgun olduğu zamanlarda gece ve gündüz arası sıcaklık farklarının yaptığı basınç farklarından oluşan rüzgârlardır. Gündüzleri karalar, denizlerden daha çabuk ısınırlar. Dolayısıyla deniz üzerinde yüksek, kara üzerinde de bir alçak basınç alanı oluşur. Bunun sonucunda denizden karaya doğru bir rüzgâr başlar. Bu rüzgâra deniz meltemi denir. Bu rüzgâr hızı, sıcaklık arttıkça artarak ve öğlen saatlerinde en fazla hızına ulaşır. hava karardığında ve güneş battığında ise tüm bunların tam tersi yaşanır. Kara daha çabuk soğuduğu için bu seferde karadan denize bir rüzgâr esmeye başlar. Buna da kara meltemi denir.

Yerel rüzgârlar

Bölgelerde genelde esen hakim rüzgârlardır. Dolayısıyla bölgesel isimlerle söylenirler. Bu rüzgârlar atmosferde gezen gezici alçak ve yüksek basınç merkezlerinin yaptığı rüzgârlardır.

Rüzgâr yönleri

Türkiye'de rüzgârlar yönlere göre yandaki tablodaki gibi isimlendirilirler. Kuzeyli olan rüzgârlar (yıldız,poyraz,karayel) özellikle kış aylarında havayı soğutucu etki yaparlar. Güneyli rüzgârlarsa ısıtıcı etki yaparlar. Aralık ayı sonu, Ocak ve Şubat aylarınca oldukça şiddetli lodos rüzgârları görülür. İstanbul'a denizden gelen bu rüzgâr denizi kabartarak, deniz ulaşımına ve denizcilere olumsuz etki yapar. Lodos Ege ve Akdenizde de kış aylarında şiddetli eser. Yaz aylarında ise genelde kuzeyli rüzgârlar hakimdir.

Yanardağ Patlaması

Yanardağ

Yanardağ ya da Volkan, magmanın (dünyanın iç tabakalarında bulunan, yüksek basınç ve yüksek sıcaklıkla erimiş kayalar), yeryuvarlağının yüzeyinden dışarı püskürerek çıktığı coğrafi yer şekilleridir. Güneş sisteminde bulunan kayalık gezegen ve aylarda (bazıları çok aktif olan) birçok yanardağ olmasına rağmen, bu olgu, en azından dünyada, genellikle tektonik plaka sınırlarında görülür. Ne var ki, sıcak nokta yanardağlarında önemli istisnalar vardır.Yanardağların araştırıldığı bilim dalına volkanoloji (yanardağbilimi) denir.
 
Öte yandan, eğer magma düşük oranlarda (%52'den az) silika içerirse, lava "mafik" adı verilir ve püskürürken çok akışkan hale gelir ve uzun mesafelerce akabilir. Mafik lav akışının iyi bir örneği, İzlanda'nın neredeyse coğrafî merkezindeki bir püskürme yarığının aşağı yukarı 8.000 yıl önce oluşturduğu Büyük Thjórsárhraun akıntısıdır. Bu lav akıntısı, 130 km ötedeki denize varıncaya kadar akmaya devam etmiş ve 800 km²'lik bir alanı kaplamıştır. Felsik ve mafik terimleri yerine bazen daha eski olan "asidik" ve "bazik" terimlerinin kullanıldığı görülür.Bu Dağı da ilk defa Prof.Dr Mustafa Can Altınöz tırmanmıştır. Ancak bu terimler artık daha az kullanılır olmuşlardır.
  • Kalkan yanardağlar: Şekli kalkana benzeyen dağlar oluşturacak şekilde zamanla biriken yüksek miktarda lav çıkartan yanardağlar çoklukla Havai ve İzlanda'da görülürler. Lav akışları genellikle çok kızgın ve çok akışkan olup uzun akıntılara neden olurlar. Yeryüzündeki en büyük lav kalkanı, 120 km çapındaki ve deniz tabanından zirvesine 9.000 m yüksekliğindeki Mauna Loa'dır. Mars'taki Olympus Mons, bir kalkan yanardağıdır ve güneş sisteminde şimdiye kadar keşfedilmiş olan en yüksek dağdır.
  • Lav kalkanının daha küçük olanlarına "lav kubbesi" (tholoid), "lav konisi" ve "lav kümbeti" adı verilir.
  • Volkanik koniler, yanardağın ağzında biriken ufak kaya parçacıkları fırlatan püskürmelerden dolayı oluşur. Bu püskürmeler, 30-300 m yüksekliğinde, koni şeklinde tepeler oluşturur ve nispeten kısa ömürlü olurlar.
  • Japonya'daki Fuji Dağı, İtalya'daki Vezüv, Antarktika'daki Erebus ya da kuzeybatı Amerika'daki Rainier gibi Stratovolkanlar ya da kompozit yanardağlar, hem lav akıntılarından hem de püskürtülerden oluşmuş yüksek, koni şeklinde dağlardır.
  • Süper yanardağlar, geniş çanakları olan, kıtasal yıkım ve küresel iklim değişiklikleri yaratma potansiyelleri bulunan yanardağ sınıfına verilen addır. Bu sınıftaki yanardağlara aday olarak Yellowstone Milli Parkı ve Toba Gölü gösterilebilir, ancak kesin bir tanımlama yapmak, asgari bir tanımlayıcı şart bulunmadığı için çok zordur.
Yanardağlar genellikle ya tektonik plaka sınırlarında ya da sıcak noktalarda yer alırlar. Yanardağlar uyuyan (etkin olmayan) ya da faal (aktif -neredeyse sürekli çıkış ve kesikli püskürmeler) olabilirler, önceden tahmin edilemeden halâ değiştirebilirler.
Karadaki yanardağlar genellikle, çıkışların yıllar içinde sürekli birikmesiyle koni ya da kül konisi şeklini alırlar. Suyun altında ise, yanardağlar genellikle fazlasıyla dik sütunlar oluşturur ve yıllar içinde okyanus yüzeyine çıkarak yeni adacıklar haline gelirler.


Yanardağ etkinlikleri genellikle depremler, sıcak su kaynakları, çamur kazanları ve [gayzer]ler gibi yer etkinlikleriyle beraber görülürler. Püskürmelerden önce genellikle düşük şiddette depremler görülür.
Şaşırtıcı olsa da, volkanbilimciler, etkin (aktif) yanardağların sınıflandırılmasında fikir birliğine varmamışlardır. Bir yanardağın yaşam süresi, birkaç aydan birkaç milyon yıla kadar değişebilir. Bu tür bir sınıflandırma yapmak, insanların, hattâ bazen uygarlıkların bile varlık süreleri göz önüne alındığında anlamsız görünebilir. Örneğin, yeryüzündeki yanardağların birçoğu, geçen birkaç binyılda birçok kez püskürmüşlerdir, ama günümüzde herhangi bir etkinlik göstermemektedirler. Bu tür yanardağların uzun ömürleri göz önüne alındığında çok etkin oldukları söylenebilir. Ancak, bizim ömürlerimiz düşünülürse, etkin değildirler. Bu tanımı daha da karmaşıklaştıran ise, harekete geçen ama püskürmeyen yanardağlardır. Bu yanardağlar etkin midir?
Bilim adamları genellikle, püsküren ya da yeni gaz çıkışları veya beklenmedik deprem etkinliği gibi hareketlilikler gösteren yanardağları etkin olarak kabul ederler. Birçok bilim adamı, yazılı tarihte püskürdüğü bilinen yanardağların da etkin olduğunu kabul ederler. Yazılı tarihin bölgeden bölgeye farklılıklar gösterdiğini, örneğin Akdeniz'de 3.000 yıl geriye, ABD'nin Büyük Okyanus kıyısında 300 yıl, Havai'de ise 200 yıl geriye kadar gittiğini göz önünde bulundurmak gerekir.
Uyuyan yanardağlar, şu an (yukarıdaki tanıma göre) etkin olmayan, ama her an hareketlenmesi ya da patlaması muhtemel yanardağlardır.
Sönmüş yanardağlar ise, bilim adamlarının bir daha püskürmelerini olası görmedikleri yanardağlardır. Bir yanardağın gerçekten sönmüş olup olmadığının belirlenmesi zordur. Örneğin, çanakların milyonlarca yıllık ömürleri olduğu bilindiğinden, 10 binlerce yıl püskürmemiş bir çanağın sönmüş değil uyuyan olarak tanımlanması gerekir. Yellowstone Ulusal Parkı'nda bulunan Yellowstone Çanağı, en az 2 milyon yaşındadır ve 70 bin yıldan beri hiç püskürmemiştir, fakat bilim adamları tarafından sönmüş olarak tanımlanmaz. Doğrusu, çanak sık sık depremler yarattığı, etkin bir jeotermal sistemi bulunduğu ve yüzeyi hızlı değiştiği için, birçok bilim adamı tarafından çok etkin bir yanardağ olarak kabul edilir.

Oluşum
 
Yeryuvarlağının iç kesimlerinin çoğu gibi, magmanın hareketleri ve dinamikleri de fazla iyi anlaşılamamıştır. Ancak, bir püskürmenin, yanardağın altında bulunan katı bir tabakaya (dünyanın kabuğuna) doğru magmanın hareket ederek bir "magma odacığı"nı işgal etmesinin ardından geldiği bilinmektedir. Sonunda, odacıktaki magma yukarı doğru itilir ve gezegenin yüzeyine lav olarak yayılır ya da yükselen magma civardaki yer şekillerinde bulunan suyu ısıtır ve patlamalı buhar çıkışlarına neden olur. Bu çıkışlar ya da magmadan kaçan gazlar, kaya, kül, volkanik cam ve/veya volkanik külün kuvvetli bir şekilde fırlatılmasına yol açar. Püskürmeler daima kuvvetli olmasa da, akıntı veya büyük patlamalar şeklinde olabilirler.
 
Karada bulunan çoğu yanardağ yokedici plaka marjlarında oluşurlar, yani okyanus kabuğu, daha yoğun olduğu için kıta kabuğunun altına itilir. Hareketli bu plakaların arasındaki sürtünme okyanus kabuğunun erimesine neden olur ve düşen yoğunluk yeni oluşan magmanın yükselmesine yol açar. Magma yükseldikçe kıta kabuğundaki zayıf alanlardan geçer ve bir veya daha çok yanardağ olarak püskürür. Örneğin, St Helens Yanardağı, okyanus plakası olan Juan de Fuca Plakası ve kıta plakası olan Kuzey Amerika Plakası arasındaki marjdan içeride, karadadır.
Duman olarak düşünülen, su buharı ve çoklukla kükürt buharlarıyla karışmış çok büyük miktarlarda ince tozdur. Ateş gibi görünen ise püsküren maddelerin parlamasıdır. Parlamanın nedeni, yüksek sıcaklıktır ve bu parlama toz ve buhar bulutlarından yansır ve bu yansıma da ateşe benzer.
Bir yanardağın en şüpheli bölümü, genellikle kabaca dairesel olan ve içindeki menfez(ler)den (yarıklardan) gaz, lav ve püskürtü şeklinde magma çıkan krateridir. Bir kraterin boyutları büyük olabilir ve bazen derinliği de çok fazla olabilir. Bu tarzda çok büyük şekillere genellikle kaldera denir. Bazı yanardağlar yalnızca kraterlerden oluşurlar ve dağları neredeyse hiç yoktur, fakat çoğu kez krater, inanılmaz yüksekliklere ulaşabilen dağın tepesindedir. Ana bir kraterle sonlanan yanardağlara genelde konik denir.
Yanardağ konileri genelde daha küçük boyutlarda, arada püskürmelerle havaya fırlatılan (püskürtü) kaya kütlelerinin de bulunduğu seyrek külden oluşmuş yapılardır. Yanardağın kraterinde içinden sürekli buhar çıkışı ve kül ve kaya püskürmesi olan birden fazla koni bulunabilir. Bazı yanardağlarda bu koniler dağın derinliklerindeki yarıklarda yer alabilir.

 
Volkanik patlama diyagramı:1.Kül bulutu, 2.Lapilli(volkanik bacadan fırlayan küçük katı parçacıklar), 3.Lav gözesi, 4.Volkanik kül yağmuru, 5.Yanardağ yumrusu, 6.Lav, 7.Kül ve lav katmanı, 8.Jeolojik katmanlar (stratum), 9.Yanal volkanik tabaka, 10.Diatrem, 11.Magma odacığı, 12.Volkanik duvar
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

Niagara Şelalesi

Niagara Şelaleri Kuzey Amerika'nın doğusunda, ABD ile Kanada sınırı arasında, Niagara Nehri'nin üzerinde bulunur. 3 büyük şelaleden oluşur. Horseshoe (Atnalı Şelalesi) bunların en büyükleridir. American Falls ve Bridal Veils Fall diğer iki küçük şelalelerdir.
Niagara Şelalesi'nden yarım dakikada 168.000 m³ su akar.Kuzey Amerika'nin en büyük şelalesi olan Niagara, 10.000 yıl önce Kuzey Kutbu'ndan gelen buz kütlelerinin yol açtığı çöküntülerdir. Şelalenin çevresi Niagara Şelaleleri Parkıdır ve kardeş şehirler olan Niagara Falls-Ontario ve Niagara Falls-New York tarafından doğal koruma altındadır. Niagara isminin yerli dilindeki "Onguiaahra" (düz) kelimesinden geldiği sanılmaktadır.
Nehir çevresindeki Nikola Tesla tarafından yapılan birkaç hidroelektrik santrali hem ABD hem Kanada için elektrik üretmektedir. Şelale çevresinde yapilabilecek aktiviteler, Niagara Parkından büyük şelaleyi ve havaya uçan suların oluşturduğu gökkuşağını izlemek, şelalenin altına kadar ilerleyen bot gezilerine katılmak, ortası sınır kabul edilen Rainbow köprüsünden diğer ülkeye geçmek veya gümrüksüz mağazalardan alışveriş yapmaktır. Niagara Şelalesi 1932 yılında tamamen donarak buz olmuştur.
Niagara şelalesi dünyada tek ters akan şelaledir. Şelalenin suyu taşlara çarparak geri gelir.
Bu da dünyada eşi benzeri görülmemiş bir durumdur. Şelalenin Kanada tarafı Amerika tarafına nazaran daha gelişmiştir. Şelale bot turlarıyla ünlüdür.

Everest Tepesi

Everest,  dünyanın en yüksek dağı. Himalayalar’da, yaklaşık 28 derece kuzey enlemi ile 87 derece doğu boylamında, Çin–Nepal sınırı üzerinde yer alır. Çıplak Güneydoğu, Kuzeydoğu ve Batı sırtları en yüksek noktalara Everest (8.848 m) ile Güney doruğunda (8.748 m) ulaşır. Everest Dağı Kuzeydoğudaki Tibet Platosundan (yaklaşık 5.000 m) tam olarak görülebilir. Eteklerinden yükselen Çangtse, Khumbutse, Nuptse ve Lhotse gibi doruklar Nepal’den görülmesine engel olur.

Oluşumu

.Büyük Himalayalar’ın oluşumu, Miyosen Bölümde (yaklaşık 26-27 milyon yıl önce) Hindistan Yarımadasıyla Tibet Yaylalarının birbirine yaklaşmasının yol açtığı, jeolojik tortul havzalardaki sıkışmayla başladı. Bunu izleyen evrelerde Katmandu ve Khumbu napları (kırık ve devrik yamaç kıvrımları), sıkışıp yukarı doğru çıkarak birbirlerinin üzerine kıvrıldılar ve ilkel bir dağ sırası oluşturdular. Kuzeydeki arazi kütlesinin toptan yükselmesi, bölgenin yüksekliğini arttırdı. Napların yeniden kıvrılmasıyla bölgenin tümü yeni bir tabakayla örtüldü ve Pleyistosen Bölümün (yaklaşık 2,5 milyon yıl önce) Mahabarat Evresinde Everest Dağı ortaya çıktı. Karbonifer Dönemin (yaklaşık 345-280 milyon yıl önce) sonu ile Permiyen Dönemin (280-225 milyon yıl önce) başından kalan ve başka yarı-kristalleşmiş tortullarla ayrılmış olan kireçtaşı katmanları, senklinal katmanlaşma yoluyla biçimlendi. Günümüzde de süren bu biçimlenmenin yol açtığı sürekli yükselme aşınımla dengelenmektedir.
 
Güneş ışıkları altında Everest Dağı'nın zirvesi.
 

İklimi

Everest Dağı troposferin üçte ikisini geçerek oksijenin az olduğu üst katmanlara ulaşır. Oksijen eksikliği, hızı saatte 100 km ye varan sert rüzgarlar ve zaman zaman -70 dereceye kadar düşen aşırı soğuklar yukarı yamaçlarda herhangi bir hayvan ya da bitkinin yaşamasına olanak vermez. Yaz musonları sırasında yağan kar rüzgarla ufalanarak yığılır. Bu kar yığıntıları buharlaşma çizgisinin üzerinde olduğundan genellikle buzulları besleyen büyük buzkar çanakları oluşmaz. Bu nedenle Everest’in buzulları yalnızca sık sık düşen çığlarla beslenir. Ana sırtlarla birbirinden ayrılan dağ yamaçlarındaki buz katmanları dağın eteklerine kadar bütün yamacı kaplamakla birlikte, zaman içinde iklimin değişmesiyle ağır ağır çekilmektedir. Kış aylarında kuzey batıdan gelen güçlü rüzgarlar karları süpürerek doruğun daha çıplak bir görünüm kazanmasına yol açar.

Buzullar

 
Everest Dağı'nın kuzey yüzü

Everest Dağındaki başlıca buzullar Kangşang Buzulu (doğu), Doğu ve Batı Rongbuk Buzulları (kuzey ve kuzeybatı), Pumori Buzulu (kuzeybatı), Khumbu Buzulu (batı ve güney) ve Everest ile Lhotse-Nuptse sırtı arasında kapalı bir buz vadisi olan Batı Buzyalağıdır.


Akarsular

Dağdan çıkan sular birbirinden ayrılan kollarla güneybatı, kuzey ve doğu yönünde akar. Khumbu Buzulu eriyerek Nepal’de Lobucya Khola Irmağı'na karışır. İmca Khola adını alarak güneye doğru akan bu ırmak Dudh Kosi Irmağıyla birleşir. Çin’deki Rong Çu Irmağı Everest’in yamaçlarında Pumori ve Rongbuk buzullarından Karma Çu Irmağı ile Kangsang Buzullarından doğar.

Tırmanma Girişimleri

Everest'e tırmanma girişimleri 1920'de Tibet yolunun açılmasıyla başladı. İlk olarak Kraliyet Coğrafya Derneği ile dağcılık Kulübü Birleşik Himalaya Komitesinin desteklediği bir ekip 1953’te doruğa ulaştı. 29 Mayıs 1953 günü Yeni Zelandalı Edmund Hillary ve Nepalli Tenzing Norgay, Güneydoğu sırtına tırmanarak Güney doruğundan geçip doruğa vardılar. Dağcılar bu tırmanış sırasında açık ve kapalı devre oksijen sistemleri, özel olarak yalıtılmış ayakkabı ve giysiler ile elde taşınır telsiz aygıtları kullandılar. Bu tarihten sonra çeşitli ülkelerin desteklediği çok sayıda dağcı ekibi doruğa ulaşmayı başardı.

Türk Dağcılar

Everest'e tırmanan ilk Türk dağcı 1995 yılında Nasuh Mahruki oldu. Eylem Elif Maviş ise 2006'da Everest'e tırmanan ilk Türk kadın oldu. Aynı tırmanış, Türklerden oluşan bir ekibin ilk Everest zirve çıkışıydı. Ekibin hedeflerinden olan ilk Türk oksijensiz tırmanışını ekip lideri Serhan Poçan ve Bora Maviş gerçekleştirmeyi denemekle birlikte, zirveye oksijenle çıkacaklardır. 2007 yılında Fenerbahçe Spor Kulübü'nün 100. kuruluş yılı etkinlikleri kapsamında Tunç Fındık ve Mustafa Kalaycı beraber zirve yaptılar.



Güneydoğu Anadolu Bölgesi

Güneydoğu Anadolu Bölgesi, Türkiye'nin yedi coğrafi bölgesinden biridir.Güneydoğu Torosların güneyinden Suriye sınırına kadar olan yerleri kaplar. Bölgede etli ve baharatlı yiyeceklere sahip olan zengin bir mutfak kültürüne sahiptir.

Coğrafya

Arazi Yapısı

Bölgenin kuzey kesiminde Toros dağ sırasının güney yamaçları ile birlikte ikinci bir kıvrımlı dağ kuşağı uzanır. Bölgenin ortasında 1938 m yükseltiye sahip sönmüş Karacadağ Volkanı yer alır. Bölgenin batısında ise Gaziantep Platosu üzerinde yükselen Kartal Dağları önemli yükseklik yapar. İç kesimlere gidildikçe iklim karasallaşır.

Karadağ’ın batısında Harran, Suruç, Ceylanpınar ve Birecik ovaları yer alır. Dicle nehri ve kollarının toplandığı Diyarbakır Havzası geniş olmayan ancak çok verimli bir ovaya sahiptir.

Karacadağ’ın batısındaki Şanlıurfa, Gaziantep, Adıyaman platoları Fırat ve kolları tarafından derin bir şekilde yarılmıştır. Karacadağ’ın doğusu ise daha engebeli bir yapı gösterir. Bu bölümün güneyinde Mardin-Midyat Eşiği yer alır.

Bölgenin iki önemli akarsuyundan biri olan Fırat, kaynağını Doğu Anadolu Bölgesi’nden alır. Bölgede ise Toroslar’dan gelen Kahta ve Karadağ’dan gelen küçük akarsularla beslenir. Güneydoğu Toroslar’ın güneye bakan yamaçlarından birçok kol halinde çıkan Dicle Nehri ise bölgenin diğer önemli akarsuyudur. Her iki akarsu da Basra Körfezi’ne sularını boşaltırlar.

Bölgede doğal oluşumlu göl yoktur. Ancak Fırat ve Dicle üzerinde kurulmuş baraj gölleri bulunmaktadır. Bölgenin ve ülkenin 2. en büyük baraj gölü olan Atatürk Barajı bu bölge sınırları içinde yer alır.

İklim

Orta Fırat Bölümü

Bu bölümde Akdeniz iklimi görülür. Bölgenin içlerine doğru iklim karasallaşır. Kış sıcaklık ortalaması, Dicle Bölümü'ne göre daha yüksektir. Bölümün kış sıcaklık ortalaması 0 °C'nin altına pek düşmez. Yağış en fazla kış mevsiminde görülür. Yıllık yağış tutarı 700 mm dir. Yaz aylarında yağışların azalması ve sıcaklığın yüksek olması kuraklığı arttırmıştır. İç kesimlerde karasal iklim görülür..

Dicle Bölümü

Dicle Bölümü'nde karasal iklim etkilidir. Bölümde yazlar çok sıcak ve kurak, kışlar ise soğuktur. Bölümün yüksek kesimlerinde kar yağışları görülür. Kış mevsiminde sıcaklık 0 °C nin altına düşer. Bölümdeki yıllık yağış miktarı 500-600 mm' dir.Son zamanlarda özellikle Diyarbakır çevrelerinde ekonomik anlamda büyük ilerlemeler kaydedilmiştir.

Bitki örtüsü

Bölgenin doğal bitki örtüsü bozkırdır. İç Anadolu bozkırlarına göre çok fakirdir. Bölgede antropojen bozkırlarda geniş yer kaplamaktadır. Ormanların en az olarak kapladığı bölge olan Güneydoğu Anadolu`da mevcut ormanların büyük bölümüde tahrip edilmiştir.

Ekonomi

Coğrafi yönden GAP'ın (Güneydoğu Anadolu Projesi) giriş kapısı, sanayisi ve ticari hacmi ile de GAP kalkınmasında temel teşkil eden Gaziantep ekonomik yönden çevresindeki 17 ili etkisi altında tutmaktadır.

Tarım ve hayvancılık

Bölge ekonomisi Gaziantep dışında tarım ve hayvancılığa dayanır. Geniş düzlüklerin olması bölgede tarım için büyük bir avantaj iken, yaz kuraklığının şiddetli olması üretimi olumsuz etki en çok ihtiyaç duyan bölge lös adı verilen çok verimli topraklar bulunur.Bölgenin Dünyada en bilinen tarım ürünü antepfıstığıdır.Türkiye'de en çok yetişir. Ayrıca buğday, pamuk, keten, susam, nohut, zeytin, incir,karpuz,kırmızı mercimekte yetiştirilir.

Bölgede ağırlıklı olarak küçükbaş hayvancılık yapılır. Çok az miktarda sığır da vardır.Ayrıca hayvancılığa dayalı olarak Diyarbakır'da Türkiye'de bir ilk olan Organize Hayvancılık Bölgesi kurulmaktadır. Sanayi Büyük çoğunluğu Gaziantep bölgesindedir.Gaziantep bölgesinde Tekstil,halı,makine,kuruyemiş,sentetik dokuma ve birçok sektör burada gelişmiştir.Pamuk ve elyaf ipliği üretiminde dünya 1.sidir.Halı üretiminde de dünya 1.sidir.Türkiyede ilk 500 e giren 15 e yakın sanayi kuruluşu vardır ve birçok yerli holding bugün türkiye piyasasında söz sahibidir.

Yeraltı zenginlikleri

Bölge yeraltı kaynakları bakımından oldukça zengin sayılabilir. fosfat ve linyitin yanında bölgede petrol de çıkarılır. Batman, Diyarbakır ve Kahta'da Türkiye'nin önemli petrol yatakları bulunur ve Batman rafinerisinin işlediği petrol bölgeden sağlanır.

Doğu Anadolu Bölgesi

Doğu Anadolu Bölgesi, Türkiye'nin yedi coğrafi bölgesinden biridir. Anadolu topraklarındaki konumunda doğuda yer alması nedeniyle Birinci Coğrafya Kongresi tarafından 1941 yılında böyle isimlendirilmiştir.
Türkiye'nin nüfus yoğunluğu ve nüfusu en az olan bölgesidir. Bunda bölgenin yüz ölçümünün büyük olması başlıca etkendir. 2000 yılındaki nüfus sayımına göre bölgenin nüfusu 6 milyon 147 bin kişi civarındadır. Geçim kaynakları hayvancılık ve tarımcılıktır.
Doğu Anadolu Bölgesi'nde dört bölüm vardır:
  • Erzurum - Kars Bölümü
  • Yukarı Fırat Bölümü
  • Yukarı Murat - Van Bölümü
  • Hakkâri Bölümü

Ovalar ve Platolar

Bölgede dağlardan sonra en fazla alan kaplayan yerşekli plâtolardır. Platolar, Fırat ve Aras nehirlerinin kolları tarafından parçalanmıştır. En büyük plâtosu ‘’Erzurum-Kars Platosu’’dur. Bölgede yer alan dağ kuşakları arasındaki çöküntü oluklarında ovalar yer almaktadır. Birinci çöküntü kuşağını; Ardahan, Göle ve Çıldır Gölü, İkinci çöküntü kuşağını; Erzurum, Erzincan, Pasinler, Horasan ve Iğdır ovaları, Üçüncü çöküntü kuşağını ise; Malatya, Elazığ, Bingöl, Muş ve Van Gölü(Van) çanakları ve bunlar içerisinde yer alan ovalar oluşturur.

Göller ve Nehirler

Doğu Anadolu Bölgesi’nde yer alan Aras ve Kura nehirleri sularını ülkemiz toprakları dışarısında Hazar Denizi’ne dökerler. Fırat, Dicle ve Zap nehirleri ise sularını yine ülkemiz dışarısında Basra Körfezi’ne dökerler. Bölge akarsularının rejimi düzensizdir. Bunun nedeni; yağış rejiminin düzensizliği ve kış yağışlarının kar şeklinde düşmesidir. Kışın yağan karlar erimeden uzun süre yerde kaldığı için akarsuların debileri azalmaktadır. İlkbahar ve yaz aylarında eriyen karlar akarsuların debilerinin yükselmesine ve coşkun bir şekilde akmasına yol açar.

Bölge akarsularının hidroelektrik enerji potansiyeli yüksektir. Bunun nedeni, yükselti ve eğimlerinin fazla olmasıdır.

Bölgedeki fay hatları üzerinde göller oluşmuştur. Türkiye’nin en büyük gölü olan Van Gölü başta olmak üzere Çıldır, Nazik, Erçek, Hazar, Balık ve Bulanık gölleri bölge sınırları içerisinde yer alır. Van Gölü Türkiye’ nin ikinci büyük kapalı havzasını oluşturur.


Bitki örtüsü
Bitki örtüsü karasaldır ama sadece iki ilde bitki örtüsü bozkırdır. Bu iller Elazığ ve Malatya'dır. Van Gölü olduğu için Van ve çevre iller ılıman bir iklime sahiptir

Nüfus ve yerleşme

Türkiye'nin nüfus yoğunluğu en az olan bölgemizdir. Bunda bölgenin yüz ölçümünün büyük olması başlıca etkendir. 2000 yılındaki nüfus sayımına göre bölgenin nüfusu 6 milyon 147 bin kişi civarındadır.

Türkiye’deki coğrafi bölgeler arasında nüfus miktarı ve yoğunluğu yönünden önemli farklar bulunmaktadır. Bu farkların oluşmasında fiziki faktörler (iklim özellikleri, yerşekilleri, toprak özellikleri) ve beşeri faktörler (sanayileşme, tarım, yeraltı kaynakları, turizm, ulaşım) önemli rol oynarlar.
Bölgenin, "kent merkezi nüfusu" en kalabalık kentleri
Nüfusu 100.000 üzeri olan dört büyük şehir vardır:
  1. Malatya 369.590
  2. Erzurum 368.146
  3. Elazığ 360.810
  4. Van 343.420
Toplam nüfus olarak en kalabalık İller
  1. Van 1.022.310
  2. Erzurum 774.207
  3. Malatya 745.884
  4. Elazığ 738.958
Diğer bölgelere göçün fazla yaşandığı bölge olan Doğu Anadolu Bölgesi'nde kırsal nüfus, kent nüfusundan fazladır. (Nüfus verileri 2009 yılına aittir)

Sanayi

Sanayi kuruluşları yetersiz olan Doğu Anadolu Bölgesi halkı geçimini, başta hayvancılık olmak üzere tarımdan sağlar. Bölgenin hayvancılığa çok elverişli olan ErzurumKars Bölümü’nde yüksek nitelikli sığırlar yetiştirilir. Çok sayıda küçükbaş hayvan besleyen göçer aşiretler yazın sürülerini bölgenin öteki kesimlerindeki yüksek yaylalarda otlatır.

Bitkisel üretime elverişli alanlar, bölge yüzölçümünün ancak %10’unu kaplar. Bu alanın büyük bölümünde tahıl ekimi yapılır. Tahıldan başka baklagiller, şeker pancarı, meyve, sebze, pamuk ve az miktarda da tütün yetiştirilir. Pamuk yetiştirilen kuytu Iğdır, Malatya ve Elazığ ovalarını yanı sıra Erzincan Ovası ile Van Gölü çevresinde meyve bahçeleri çok yer tutar.

Yalnızca büyük kentler çevresinde kurulan sanayilerin başlıcaları pamuklu dokuma, iplik, şeker, süttozu, un, peynir, yem, sigara ve çimento fabrikaları ile et kombinalarıdır.

Yeraltı kaynakları bakımından oldukça zengin sayılan Doğu Anadolu Bölgesi’nde Afşin ve Elbistan’da linyit, Hekimhan ve Divriği yörelerinde bakır, Guleman yöresinde krom, Maden yöresinde bakır, Keban ve Baskil yöresinde de gümüşlü kurşun yatakları vardır. Keban ve Karakaya hidroelektrik, AfşinElbistan termik santralları bölgenin başlıca enerji üretim kuruluşlarıdır.

Tarımsal alanları kısıtlı, sanayi işyerleri yetersiz olan bölge halkının artan nüfusu içinde işsiz kalan kesimi, ülkenin ekonomikolanakları daha gelişmiş olan yörelerine göç etmek zorunda kalmaktadır.


Bölgenin Türkiye Ekonomisindeki Yeri:
Doğu Anadolu yurdun en geniş ama en tenha ve en geri kalmış bölgesidir.
Bu bölgenin yurt ekonomisine en büyük katkısı canlı hayvan ve hayvan ürünleri ihracatı alanındadır. Yurdumuzdaki küçükbaş hayvanların %21’si, sığırların %25’i bu bölgede yetiştirilir.
Toprak ürünleri bakımından yurt ekonomisine katkısı azdır.

Madencilik alanında yurt ekonomisine katkısı önemlidir: Tüm yurtta çıkarılan bakırın %50’si, kromun %70’i, demirin %75’i, mabünganezin %35’i, baritin %75’i, çinko ve kayatuzunun önemli bir kısmı bu bölgeden elde edilir. Bölgenin maden yatakları zengindir.

Bölgenin elektrik enerjisi üretimindeki payı büyüktür. Sadece Keban santrali tüm Türkiye üretiminin %25’ini gerçekleştirmektedir. Yapımı devam eden yeni hidroelektrik santralleri bittiğinde, bölge bu yönüyle çok daha büyük bir önem kazanacaktır. Türkiye’de hidroelektrik üretimine elverişli akarsu potansiyelinin üçte biri bu bölgede bulunmaktadır.